29 Mayıs 2007 Salı

Liberal Feminizm

feminizm ve liberal feministler
giriş
insanoğlunun geliştirdiği tüm düşünce ve yönetim sistemlerinin temelinde, kadın ve onun nasıl olmasıyla ilgili kurallar bütünü yer alır. sadece beşeri sistemlerde değil, ilahi sistemlerinde odak noktasında kadınlar ve onların yeniden inşası vardır. her ulus yaşadığı siyasal değişimlerde kadına yeniden bir kimlik ve rol oluşturmuştur. fransız devrimi, bolşevik ihtilali, türkiye’de cumhuriyet’in ilanı, iran’daki devrim…, her biri, kendince, kadını adeta yeniden tanımlamıştır.hatta üçüncü dünyada kadınlar, meşruluk, ulusallık, kültürel özgürlük, reform ve gelişme yönünde yürütülen mücadelelerin simgesi olmuştur. kadın konusundaki tutumlar ve reformlar eski düzenin yıkılmasının, eskisiyle bağların koparılmasının en önemli göstergelerinden biri sayılmaktadır. iktidar için mücadele eden veya devlet iktidarını ele geçiren grupların varolan hakim ideolojilerinden kendilerini ayırmak için dayandıkları noktalardan biride kadının toplumdaki yerini değiştirici öneriler olmaktadır. (çağatay, soysal:1993-328)feminizm devrimlerden çok fazla etkilenmiştir(bu devrimlere amerika ve fransız devrimleri’de dahildir)(giddens-2000:543)liberal feminizm ana akım feminizm (mainstrea feminism) diye de anılan bu kol, medeni hakların kazanılmadığı ülkelerde çalışmalarını halen sürdürmektedir. bu çalışmada; kadınların kendileri için, kendileri olma yolunda katettikleri yol haritasını genelde ‘feminizm’i önceleyerek, özelde de ‘liberal feminizm’i göz önünde bulundurarak incelemeye çalışacağız. bunu yaparken önce liberalizmin tanımını, feminizmin alt başlıklarını ve liberal feminizm ele alınacaktır. akabinde feminizmin türkiye’deki seyrini, medyada kadınların işlenişini ve bunun feminizme etkisi ile son olarak ta, türkiye’de feminizme getirilen eleştiriler ele alınacaktır.liberalizmliberal düşünce, bireycilik, özgürlük, sınırlı devlet ve piyasa ekonomisi taraftarıdır. liberalizmin temelini bireysel(doğal) haklar kuramı ile adalet oluşturur. john locke ile başlayan liberal düşünce, temelde insanı hak sahibi bir özne(birey) olarak değerlendirir. bu değerlendirmenin sonucu olarak ta; bireyin doğuştan sadece insan olması nedeniyle sahip olduğu dokunulmaz ve devredilmez haklarla çevrelenmiş bir özel alanın her türlü dış müdahaleye karşı güvence altına alınmak istenmesidir. liberalizmin serbestliğe verdiği bu temel önem, her bireyin bu serbestlik alanına sahip olmak bakımından diğerleriyle eşit olduğu anlamında bir eşitlik anlayışıyla bütünleşmiştir. liberalizme göre bu bakımıdan insanlar arasında her hangi bir ayrım yapılamaz(köker-1998:57-58). ayrıca liberalizm, devleti bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir kurumsallaşma olarak anlamaktadır (köker-1998:62). bu kavramlara dayanarak ortaya çıkan liberal feminizm, 300 yıllık bir geçmişe sahip olup 18. yüzyılda kadın ve erkeğin doğal olarak eşit haklara sahip olma gereğini savunmuş, 19. yüzyılda yasalar önünde eşitlik, mülkiyet hakkı, oy kullanma hakkı istençleriyle mücadelesini sürdürmüştür. sanayide istihdam edilen eşlerinden kopup evlerinde atıl ve bağımlı hale gelen kadınlar eşit hak ve iş için uğraşlarını sürdürmüş, yavaş yavaş düşük ücretlerle istihdam edilmeye başlamışlardır. ancak sürecin bir yerlerinde siyasal haklara sahip olunmadan hiçbir şeye sahip olamayacaklarını anlayan feministler 20.yüzyılın ortalarına kadar süren “medeni haklar”mücadelesini başlatmışlar ve bu doğrultuda medeni yasanın değişmesini dünyanın birçok ülkesinde sağlamışlardır.feminizmin altbaşlıklarıekofeminizm,fransız feminizmi,radikal feminizm ,liberal feminizm ,lezbiyen feminizm ,marksist feminizm ,sosyalist feminizm ,pop feminizm ,islamcı feminizm ruhsal feminizm ,maddi feminizm ,postmodern feminizm ,varoluşçu feminizm ,pro-seks feminizm(seksüel açıdan liberal feminizm, seks-pozitif feminizm diye de bilinir) ,post-kolonyal feminizm ,amazon feminizm ,kültürel feminizm ,anarko-feminizm, üçüncü dalga feminizm , kadınizm (womanism) liberal feminizmfeminizm, kimilerine göre; adı konulmuş bir kadın hareketi olarak ilkin 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında ortaya çıkmıştır.1. dalga feminizm olarak da adlandırılan ve kadınlar tarafından yürütülen bu toplumsal ve siyasi mücadele daha çok avrupa merkezli olarak gelişmiştir. dile getirilen talepler itibariyle liberal bir toplumsal tasavvurdan yola çıkılmış ve kadınlar için siyasi katılım, ücretli çalışma ve eğitim hakkı istenmiştir. eşitlik feminizmi olarak da tanımlayabileceğimiz bu hareket çerçevesinde kadınların, erkeklerin sahip olduğu haklardan eşit olarak yararlanma hakkı savunulmuştur. bu çerçevede kadının özgürleşmesi kamusal alana çıkışla eşleştirilmiş ve siyasi mücadele bu problematik etrafında geliştirilmiştir. aydınlanmacı liberal feminist teorinin anlaşılması için doğal haklar doktrinini incelemek gerekmektedir. doğal haklar doktrinini erkekler geliştirdiği için, varsayımlarında; doğal haklara sahip olan kişiler olarak ailelerin efendileri olan erkekleri saymışlardır. ancak doğal haklar geleneğinden gelen feminist kuramcılar kadınların birer vatandaş olarak, erkekler ile aynı temel haklara sahip birer “insan” olduklarını ileri sürmüşlerdir(donovan-2001:16-23).donovan’a göre temel doğal haklar doktrinini kadınlara uyarlayan en erken girişim , elisabeth cady stanton’dur. (1848-duygular bildirisi)yine donovan “feminist teori” adlı eserinde, aydınlanmacı liberal feministlerin etrafında birleştikler temel düşünceleri şöyle belirtir:1- akla inanç. wollstonecraft’a göre akıl ve tanrı eş anlamlıdır.birey, aklı içinde tanrısal bir kıvılcım barındırır; bu kişinin vicdanıdır.wright ve sarah grimke gibi feministlerin, gerçeğin en güvenilir kaynağının herhangi yerleşik kurum ve gelenek değil, bireysel vicdan olduğunun göz önünde tuttuklarını belirtir.2- kadının ve erkeğin ruhları ile akılcı yeteneklerinin aynı olduğu inancı.3- toplumsal değişime ve toplumun dönüşümüne etki etmenin en iyi yolunun eğitim-özellikle eleştirel düşünebilmek için eğitilmek-olduğuna inanç.4- bireyin diğer bireylerden ayrı olarak gerçeği arayan, akılcı ve bağımsız bir aktör olarak hareket eden ve haysiyeti bağımsızlığına bağlı olana yalnız bir varlık olduğu görüşü.5- sonuç olarak, aydınlanma kuramcıları, doğal haklar doktrinine bağlı kalmışlardır.(donovan-2001:27-28)liberal feminist akımını 19.yy’da kuramsallaştıran düşünürler: mary wollstonecraft, frances wright, sarah grimke, elisabeth candy stanton, sojourner truth, susan b. antony, harriet taylor, j. stuart mill.(sevim-2005:55) olarak sıralanabilir. bu kuramcıların en belirgin görüşlerini belirterek devam ediyoruz.wollstonecraft’a göre; gerçek anlamda eğitim ve eleştirel düşüncenin geliştirilmesi ile kadınların tinsel olarak yetişmeleri ve ruhsal olarak gelişmeleri mümkün olacaktır. wollstonecraft, rousseau’nun erkeklerin ve kadınların farklı düşündüklerine ilişkin fikrine karşı çıkar: o’na göre; akıl her insanda aynıdır. kadın farklı yada yanlış akıl yürütürse, bu onun eğitimindeki eksiklikle ilgilidir. wollstonecraft,, kadınların bazen ağaçları görüp, ormanı göremediklerini itiraf etmektedir. wollstonecraft, bireyselcilikteki aydınlanma inancını da paylaşır. o işin erdemine tamamiyle inanmaktadır. ahlaki konulardaki çifte standarta karşı çıkarak erkek iffeti üzerinde durmaktadır. wollstonecraft , bir akılcı ve stoacı olarak, eleştirel düşünmenin bireyi sadece fiizksel varlığını akılsızca yinelemekten özgürleştireceğine ve uygun bir eğitimin kadının erkeğe hizmet etme rolüne boyun eğmesini engelleyeceğine inanmaktadır. (donovan-2001:32-33)frances wright, locke ve bentham gibi ampiristtir. wollstonecraft’la birlikte; boyun eğdirilerek aldatılan kadınlar, bu aldatmacayı eleştirel düşünce ile deleceklerdir inancını paylaşmaktadır. wright, diğer feministlerin aksine tanrı tanımazdır. dolayısıyla dini kadınların bağımlılığının sürdürülmesinde en önemli güçlerden biri olarak gördü. wright’da,diğer liberal feministler gibi kadınların kamu önünde konuşmalarına karşı ön yargılarla ilgilenmek zorunda kalmıştır. wright, bentham’ın etkisinde kalarak, kadınların eşitliği için faydacı fikirler geliştirir. “soyutlamaları bırakalım bir kenara ! diyerek, “olgu gerçektir” savını öne sürer. wright’da wollstonecraft gibi aydınlanma inancındaki eleştirel düşünmenin iktidara bağımlılığı yok edeceğini ve kadınların baskı altındaki diğer gruplarla birlikte bağımlı olma konumlarından kurtulmalarının mümkün olduğunu anlatmıştır. (donovan-2001:33-37) sarah grimke, liberal düşünce içerisinde kadıjın bağımlı konuma itilmesine karşı geliştirilen en inandırıcı iddiaları ortaya koymuştur. diğerleri gibi, grimke’ de eleştirel düşünmenin yararına inanmıştır; kadınların doğal haklarının erkekler tarafından tanınmadığını ve kadınlarla erkeklerin ahlaki ve düşünsel açıdan eşit olduklarını ileri sürmüştür. grimke’nin eleştirel gücü, kadınlara uygulanan baskıyı meşrulaştırmak için kullanılan kutsal kitaptaki temel bölümlerle ilgili yaptığı metin analizlerine dayanmaktadır.grimke; “kadının varlığını, tıpkı bir köle gibi efendisinin varlığında eriten korunak kavramının” ilk feminist eleştirisini yapmıştır. grimke’nin tüm analizi wollstonecraft’ınkine benzemesine rağmen radikal feminist düşünceyi wollstonecraft’tan daha ileri götürmüştür: bir sınıf olarak erkekler, kadınları kendilerini memnun etmeye koşullandırırlar, kadınların uygun bir eğitim alma imkanlarına ve eleştirel analiz güçlerini geliştirmelerine karşı çıkarlar. grimke, kadınlık sorununu kadınların dış görünüşleriyle birlikte eleştirir. bir çok kadının giyimindeki hafif meşrepliğin, onların ahlaklı ve erdemli varlıklar olarak ciddiye alınmasını engellediğini belirtir. grimke, kadınların özel alana ait oldukları ve kamusal sorunlarla ilgili akılcı düşünmelerinin uygunsuz olduğu fikrine karşı çıkarak, kadınları ve erkekleri kamusal ve özel alana yerleştirmenin geleneklerin keyfiliği ile ilgili olduğunu savunur. grimke sonuçta: analizi olarak erkeklerin ve kadınların doğal olarak eşit ve ontolojik olarak aynı olduklarını varsayan aydınlanma düşüncesine dayanır. (donovan-2001:37-42)elisabeth candy stanton, aydınlanma teorisini geliştirerek daha rafine hale getirir. o’na göre cinsler aynıdırve eşit haklar hak ettiklerini iddia etmektedir. stanton, o dönemin geçerli olan; kadınların zayıf, beceriksiz ve saf, dolayısıylada erkekler tarafından dünyanın kötülüklerinden korunması gereken varlıklar olduklarını söyleyen “gerçek kadınlık kültü”ne karşı putları yıkmıştır. stanton’un temel liberal tezi, birey olan kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için haklara sahip olmaları gerektiğidir. stanton, wollstonecraft gibi, “kişinin bireysel egemenliğini hatırlaması kadar karakterine hiçbir şeyin erdem katamayacağına” inanır. (donovan-2001:42-46)susan b. anthony, radikal feminist bir duruşu benimsetmek için doğal haklar öğretisinin ötesine gider. kendisi bir kuramcıdan çok, siyasi bir örgütleyicidir. o’na göre her vatandaşın oy verme hakkı vardır.anthony, kadınların kendi görüşlerini yönetim yoluyla ifade edebilmelerinin hiçbir yolu olmadığı iddiasındadır. bu iddiayla 19.yüzyıl liberal feministlerinin şikayetlerini paylaşmaktadır. (donovan-2001:46-50)kadın hakları hareketinin kökenleri, kölelik karşıtı hareketin içindedir. bu bağlamda sojourner truth; ”siyah erkeklerin haklarını kazanmaları konusunda büyük bir hareket oluşmuşken, siyah kadınlar hakkında tek bir kelime dahi edilmediğini”, dolayısıyla bu durumun “siyah erkekler haklarını aldıkları hadleş siyah kadınlar haklarını alamazlarsa, siyah erkeklerin kadınların efendileri olacağı” uyarısında bulunur. (donovan-2001:51-54) harriet taylor, kadınlar için tüm kamu kurumlarını ve mesleklerini içeren tam bir sivil ve siyasi eşitlikle birlikte, evlilikle ilgili tüm yasaların kaldırılmasını da öneriyordu. (donovan-2001:55)j. stuart mill, faydacı ilkeleriyle ingiliz liberal geleneği içerisinde kalır. mill, kadınların durumunum protesto etmek için faydacı yaklaşımın “en fazla sayıda insana en fazla iyi” iddiasını kullanır. amacı , bu sayede her bireyin en fazla mutluluğu tecrübe edebilecek olması, kadınların özgürleşmesini meşrulaştıracaktır. mill’de akıldışı gelenek ve ön yargıları eleştirirken kadınlara belirlenmiş ve sını9rlanmış alanlarının dışına çıkmaları için yeni fırsatlar vermek amacıyla bu tür geleneklerin akılcı bir çözümlemesini talep eder. mill’in vardığı sonuç; kadınların bağımlılık konumlarını sürdürmelerinin nedeni geleneksel rölün devamından öte, erkeklerin onları orada tutma isteğidir. kadınları kamusalın dışında tutmanın temeli, “ erkek cinsinin çoğunluğunun, henüz eşitleri olan bir kadın ile birlikte yaşama düşüncesine tahammül edememesinden dolayı, kadınların ev hayatındaki ikincil konumlarını sürdürmeleri isteğidir. (donovan-2001:57-59).kuramcıların fikirlerini inceledikten sonra aydınlanmacı liberal feminist teoriye getirilen itirazları dikkate alarak, kuramsal bölümü bitirelim.1. liberal çözümleme özel alanı dokunmadan bırakmıştır.2. kadınlar ve erkekler arasında gerçekten “ontolojik” farklar olup olmadığı cevapsız kalmıştır.3. freudcu feministlerin iddia ettiği: ataerkil medeniyetin kadınlığı bastıran, red eden ve boyun eğdiren eril itki üzerine kurulduğu tezine liberal siyasi teori ilgisiz kalır ve kamusalın özeli, erilin dişiyi ahlaki olarak bastırmasını, kadınların ve organik doğanın alçaltılmasını onaylar.(donovan-2001:61-67)türkiye’de feminizmin seyrifeminist akımların güçlenmesi, kadınların bir sosyal kategori olarak incelendiği araştırmaların çoğalmasına sebep olmuştur(çelebi-1990:1). feminizm bir şekilde dikkatlerin kadında toplanmasını sağlamıştır.gülnur savran’ a göre; feminizm, türkiye’de 12 eylül sonrası solun, kendi geçmişini değerlendirme imkanını bulduğu noktada çıktı. feminizm zaten kentli kadın hareketi olacaktır, köylü kadın hareketi olmayacaktır. tekeli’de feminizmle, 12 eylül sonrası gelişmelerle ilgili benzer saptamada bulunmaktadır (tekeli-1993:33).şirin tekeli’ ye göre ise türkiye’de feminizm ilk kez 1980’lerde gündeme gelmedi. kökleri 19 yüzyılın sonlarına giden yüz yıllık bir geçmişi var (tekeli-1986,1989,1990,sirman-1989,kandiyoti-1987.akt:tekeli-1993:30) tekeli bu dönemi üç evrede inceler. birinci evre; ıı. meşrutiyet döneminde kurulan kadın dernekleri ve bunların suffraget hareketin başını çektiği uluslararası feminist harekete duyarlı ancak, orta sınıf osmanlı kadınlarının kendi günlük yaşam deneyimlerinin eleştirisinden beslenen dönem. ikinci evre; bu ilk hareketin taleplerini özümseyerek medeni kanun(1926) ve oy hakkı getiren anayasa değişikliğiyle(1934) bir devlet feminizmi ortaya çıkmıştır.(tekeli-1993:aynı yer)198o yılların ikinci yarısında feminizm (kadın hareketi) kamuoyunda meşruluğu giderek kabul gören bir hareket haline geldi(tekeli-1993:34). öyleki; bütün siyasi partilerden bağımsız olmaya büyük özen gösteren, sorunum var diyen bütün kadınlara açık olma ilkesini benimseyen bir feminist hareket aynı zamanda demokratik yapısı ve örgütlenme tarzıyla türkiye’nin bu güne kadar tanıdığı en ademi merkeziyetçi, katılımcı(doğrudan demokrasi) ve çoğulcu toplumsal hareketidir de aynı zamanda. (tekeli-1993:35).türkiye’de feminizmi en popüler hale getiren ve kamuya mal eden, kişi olarak adeta feminizmle bir anılan şahıs, duygu asena’dır. yazdığı kitaplar en çok satan ve okunanlar listesine giren, dönemine göre çok uçuk bir cinsel özgürlüğü ve aile yaşamını öneren yaklaşımıyla, hemcinsleri kadar erkeklerinde ilgisini çekmiştir. onun seksenli yıllarda yazdıkları, doksanlı yıllarda okuyucudan büyük rağbet görmüştür.özal’lı liberal yıllarda, aile biçimlerinde feminizm, kültürel çeşitlilik(giddens-2000:153) yaratmıştır.1935 de kadınların erkeklerle aynı haklara sahip oldukları savıyla türk kadınlar birliği kapatılarak, tabandaki bağımsız kadın hareketine son verildi. kendilerini feminizmden çok kemalizmle özdeşleştiren bu kuşak feminizme sırt çevirdi. böylelikle cinsler arası eşitliği imkansız kılan medeni kanun’un bu özelliği kadınların gündeminden çıkmış oldu (tekeli-1993:31).kadınların bilinçlenmesi bakımından batı’ya göre en az on yıl kaybedildi. .(tekeli-1993:33)1980’lere gelindiğinde, kadın haklarının savunulması cumhuriyet’in resmi ideolojisi olduğu ve yasal düzeyde kadın hakları genellikle kabul gördüğü için tartışmalar esas olarak bu hakların anlamı, devletin bu hakları hangi bağlamda ve hangi koşullarda savunduğunun sorgulanması noktalarında odaklanmıştır.(tekeli-1982. akt: çağatay,soysal:1993-328)ulusal devletin inşa sürecinin kendisi, kadınların siyasal ve ekonomik düzen ile bütünleştirilmelerini (entegrasyonunu) gerektirmektedir. toplumsal cinsiyet sorununun üçüncü dünya devletlerinin gündeminde yer alması, feminizmin bağımsız bir hareket, bir ideoloji olarak benimsenmesi, gelişmesi anlamına gelmediği gibi, kadın sorunlarının ele alınma bağlamları, kadın örgütlenmesi açısından, genellikle çelişkili sonuçlar ve anlamlar içermektedir. devletin girişimleri zaman zaman feminist, özellikle liberal feminist siyasetlerle paralellik taşımakla birlikte, aynı girişimler, devlet tarafından gündeme getirilmeleri ve reformist nitelikleri yüzünden bağımsız feminist örgütlenmeleri engelleyici özellikleri de içlerinde barındırırlar.(çağatay,soysal:1993-329)türk toplumunda kadının algılanışı; bir bakanın yabancı parlamenterler için sarf ettiği malum sözlerle çok net ifade edilmektedir.bu durumu f. berktay, sosyolojik ve kültürel gerçek olarak yorumlarken erkeğin kadını “öteki”si olarak kurguladığını ve bir nesne olarak algıladığını, aradaki iktidar ilişkilerinde kadını “aşağı olanı” temsil ettiğini. pitagoras’ın düzen-kaos ilkesinde düzenin erkeği, kaosunda kadını karşıladığını ve erkek egemenliğinin bir ifadesi olduğunu vurgulamakta. (berktay-1997:91)erkeklerin kadınları kendi bakış açılarından tanımladıkları klişeler içine hapsettiklerini vurgulayan berktay; oluşan klişelerin ortak özelliklerini şöyle açıklıyor: “kadını erkeğe göre ve erkeğin bakış açısına göre tanımlaması, kadını kendi namus ve şerefinden sorumlu olamayacak, özerklikten yoksun bir nesne olarak görmesidir.” diiyor. .(berktay-1997:94). erkeklerden gelebilecek kadınlara yönelik her türlü olumlu(onları yücelten) yada olumsuz(onları aşağılayan) tanımlama, kadınları oldukları gibi yansıtmayan donmuş klişeler oldukları gerekçesiyle şiddetle red edilmektedir. çünkü, erkeğin bakışının kadını çarpıtılmış olarak yansıttığını, erkeğin prizmasından geçerek çarpıtılmış imgeler olarak algılamaya devam etmek kadınların özerk insan ve özneleşme imkanlarını yok eder. öyle ki; şeytan yada cadı değil de melek, fahişe değil de “namusu bütün “ eş, isyankar feminist değil de “ munis” ve “tatlı kadın” olarak adlandırılmak, kadının nesne olarak algılanması gerçeğini değiştirmiyor (berktay-1997:96)günümüz gençliğini doğuran ve büyüten kadınlar, ayrılmış evlilik rolü ilişkisi içerisinde yaşadıklarından, bu ilişkiden aldıkları doyumdan dolayı gerek geleneksel aile yapısının gerek kendinin yani ayrılmış evlilik rolü ilişkilerinin, kadın tarafından yeniden üretilmesine yol açmış, kadın, bu aile yapısını ve ilişkilerini hem kendi memnuniyetiyle sürdüre gelmiş, hem de kendi rol kalıplarını çocuklarına memnuniyetle aktarmıştır.(çelebi-1990:19). bu aktarım gelişen sosyal süreçlerin aşındırıcı etkisiyle her kuşakta biraz daha etkisini kadın üzerinde azaltırken erkek üzerinde kalıcı olmuştur. nitekim, erkek egemen toplum örgütlenmesi evrensel düzeyde halen geçerlidir.(çelebi-1990:23).kapalı ve büyük aileden, kente ve çekirdek aileye dönüşüm yaşanmıştır. bu nun sonucunda aktarılagelen erkek egemen yaklaşıma karşı çıkılarak başta baba ve ağabey olmak üzere kocalarına değin çevredeki tüm erkeklere karşı bir başkaldırış yaşanırken, evlilik içerisinde kocanın yumuşak ve anlayışlı davranması ilk zamanlarda iyi karşılanırken, sonraları bu erkekliğin bir zaafiyeti olarak görülmekte ve bilinç altındaki otoriter baba istenmektedir(aksoy-1996:90) kadının erkeksi toplumlarda maruz kaldığı şiddete varan muameleyi kendine reva görmesi sado-mazohist kadın duygularına bağlanırken, erkek annesi kadınında gelininden oğluna mutlak itaat etmesini beklemektedir. (aksoy-1996:91) kadınların, idealleriyle, gerçekte yaşadıkları birbirini tutmamaktadır. her ne kadar erkeklerle eşit şartlarda iş hayatına atılmış olsalar da, kendilerini erkeklerden bağımsız hissetseler de, hala “annelerinin margarinini kullanıyorlar”. bunun sebepleri olarak; bluğ çağı başladıktan sonra kız çocuklarının ahlak eğitimini anneden çok babanın üstlendiği, erkek çocuklarına verilen sorumluluk hissinin kız çocuklarından esirgendiği, kız kardeşleri üzerini değiştirirken erkek çocuklarının uzaklaştırılması, “haya” gibi bir olgunun kadın psikolojisini bozduğu gösterilmektedir. (aksoy-1996:94) “kadınlar en mutlu nerede yaşıyorlar? sorusuna; kadınlar bütün dünyada aynıdır. çünkü bu bir doğal insan yapısıdır ve hangi ırk, hangi iklim, hangi din olursa olsun, her yerde kadın, yine kadındır. nerede sosyal hakları verilmiş ise, orada mutludur.” şeklindeki gerçek payı yüksek cevap bulunmakta. (aksoy-1996:99) .kadının eşitlikçi ya da geleneksel rol tutumlarına sahip olmasının, kadının sahip olduğu özellikler ve içinde yaşadığı somut koşullarla karşılıklı ilişki içinde olduğu hipotezinin sınandığı çalışmada (çelebi-1990:25), cinsiyet rol tutumlarının tek bir boyut oluşturmadığı, diğer bir ifadeyle kadının farklı sferlerde benimseyebileceğini ispatlamıştır. (çelebi-1990:61),çelebi’ye göre; feministlerin cinsiyet rol tutumlarındaki geleneksel yönelimin toplumdaki tüm kadınları kapsayan bir ideoloji olduğuna dair savları böylelikle çürütülmüş olmaktadır.feminizmin öngördüğü şekildeki bir cinsel özgürlükle beraber oluşacak evlilik benzeri ilişkiler türk hukuk sisteminde sorunlu karşılanan durumlar oluşturmaktadır. şöyle ki, ana tek başına velayeti haiz değildir. ancak hakim tarafından verilebilir. (ayiter-1993:81)feminizmin türk toplumundaki seyrini incelerken, türk hukukunda kadın cinselliği nasıl karşılanmaktadır? sorusunu da cevaplandırmamız gerekmektedir. yargıtay, kocanın başka kadınla ilişki kurması kadın için şöhret kırıcı bir sebep sayılamaz derken, kadının sadakatsizliğini bir yana, tecavüze uğramasını dahi erkek (koca) açısından “çekilmez bir durum” olarak nitelendiriyor. “türk toplumu, karısı böyle bir durma düşen (ırzına geçilen) kocadan, onu şefkatle bağrına basmayı beklemez.(bahar-1993:146).türkiye’de gelişen ulusçu hareket bağımsızlık için batı’yla savaşırken ideolojik düzeyde laik ve batı’cı bir yol benimsemiştir. cumhuriyet sonrasında islamcı ideolojilerden ve osmanlı geçmişten kopma, türkiye’ye “muasır milletler” arasında bir yer yaratma, kemalist yönetimin gündeminde önemli yer tutmuştur. bu çabaların parçası olarak, kemalist yönetim kadın hakları konusunda bilinen görece radikal düzenlemelere girişmiş, kadının toplum içerisindeki konumunu batılı8laşmanın bir aracı saymıştır. bu noktada kemalizm yeni bir tarih yaratma çabası içinde kadına karşı “eşitlikçi” saydığı islam öncesi türklerin tutumu ile yeni laik batı’lı biçimlerin sentezini oluşturmaya koyulmuştur. .(çağatay,soysal:1993-335)seksenli yıllara gelindiğinde kadın hareketinin kendisi “bölücülük”, “yabancılık” tartışmalarını aşarak, evrensel düzeyde erkek egemen toplumsal yapıya karşı çıkan, bağımsız örgütlenmeyi savunan, uygulama çabalarına girişen, özellikle düşünce düzeyinde güçlü bir feminizm çıkarmıştır. .(çağatay,soysal:1993-336). bu bağlamda feminizm, evrensel kategorilerinden yola çıkarak sadece “devlet feminizmi”ni eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda marksistlerin kadın sorunsalına yaklaşımıyla da ayrılıklarını tartışma yoluna gitmiştir. (tekeli-1985.akt: çağatay,soysal:1993-336) kendi mantığı açısından kemalist ideoloji bağımsız feminist bir ideolojiye karşı çıkmışsa da aynı zamanda seksenlerde kadınların evrensel kategorilere yönelmesini sağlayan birikim kaynaklarından biri olmuştur (çağatay,soysal:1993-337) .medyada kadınların gösterilmesi ile feminizme yansımasıkadınların medyada ele alınış biçimleri kadının toplumda tanımlanış haliyle doğrudan ilişkili. türk toplumunda çeşitli kadın tipleri kabul edilmekle birlikte ancak belirli bir kadınlık kabul edilmektedir. yani kadınlar kendilerine belirlenen yerlerde belirlenen biçimlerde davrandıkları takdirde kabul görürler. bu sınırları ve talepleri aşmaya ve kendi tanımlarını üretmeye çalışan kadınlar ise toplum tarafından taciz edilirler. (saktanber-1993:228-229)gece nöbetten çıktıktan sonra servis beklerken tecavüze uğrayan hemşirenin basına yansıyan şu sözleri konumuz açısından ilginçtir: şikayetçi olmak ve mağduriyetini arz etmek için polis karakoluna gittiğinde, ifadesini alan bayan polisin ilk sorusu; üzerinizdeki kıyafetiniz nasıldı? yani saldırganı teşvik edicimiydi? şeklinde olmaktadır. hem cinsi bile ön yargılı ve kalıpların içerisinde bulunmaktadır.medyada yaygınlık kazanan sesde, sözde ve görünürlükteki çoğalma toplumda kadınların ikincil konumlarını dönüştürücü farklı değer ve normların yerleştiğini göstermiyor. (saktanber-1993:212)şöyle ki; kadınlar yayın organlarında “fedakar anne”, “sadık iyi eş” kalıplarının dışında ya cinsellikleriyle ve erkek egemen söylemlerce tanımlanmış cinsel kimlikleriyle, ya da kadın üzerine söylenen sözdeki açılmanın, genişlemenin esas itibarıyla kadının cinselliğinde odaklanıyor olması. (saktanber-1993:213)türk toplumunda iki tür kadından bahsedilir: cinselliklerinden tümüyle arındırılmış olanlarla, cinselliklerinin dışında herhangi bir kimliği bulunmayanlar. medyada kadınla kurduğu ilişkide; cinselliği çağrıştıran unsurların açık bir biçimde söz konusu edilmediği kadınlara özgü alanlarla, cinselliğin yoğunlukla kullanıldığı kadınlara özgü ve ille de kadınlara özgü olması gerekmeyen alanlar mevcut. (saktanber-1993:216)yazılı medyada köşe yazılarında geliştirilen söylem, kadınlara kadın açısıyla sorular sormalarını sağlamak yerine, sorunlara genel geçer toplumsal sağduyu ve itidalle yaklaşması önerilir. (saktanber-1993:220)kadına doğrudan söz söyleyen, onu bütünlük içerisinde ele alan dergilerde öncelik verilen kadın tipi; burjuva-liberal söylem içerisinde çizilmiş “modern kadın” tipidir. burada , türkiye’de kadınlığı erkek söyleminin dışında tanımlamaya çalışan ender bir popüler medya örneği olan kadınca dergisinden bahsetmek gerekir. kadınlara sürekli kendilerini keşfetmeleri, özelliklede duygularını, kapasitelerini ve cinselliklerini keşfetmeleri çağrısında bulunan dergi, kadınları atak ve cüretkar olmaya çağıran bir söylem kurar (saktanber-1993:221)feminizmle direkt ilgili olmasa da, kadınlara arka çıkan erkek yazarlara örnek olarak üstün dökmen gösterilebilir. küçük şeyler adlı eserinde; bamsı beyrek ile banıçiçek adlı dede korkut masalı’nı anlatarak, zekada veya güçte kadınlarımızla başa baş olmaktan gocunmayalım, kadınlarımızı kadınlıklarıyla vurmayalım(dökmen-2005:160-161) mesajını vermektedirtürkiye’de feminizme getirilen eleştiriler:kadın sorunsalı ve hatta feminizm dönem dönem ivme ve önem kazandıysa da, feminizm esas olarak “orta sınıf” aydınlar tarafından savunulan bir ideoloji olmaktan öteye gidemedi.(çağatay,soysal-1993:227)feminizmin toplum nezdinde meşruiyet kazanmaması da bunda etkendir. feminizm daha çok “batılı kaynaklı”, “bölücü”, ulusal kültüre ve üçüncü dünya koşullarına yabancı ve eşcinsel bir akım sayılan feminizmin bir ideoloji ve toplumsal hareket olarak kabul gördüğü söylenemez (çağatay,soysal-1993:227)toplumsal kurumlar, tekil bir ataerkil mantığı yansıtmazlar, tersine, her birisi, cins hiyerarşilerinin hem yaratıldığı hem de sorgulandığı siyasal süreçlerin ve iktidar ilişkilerinin alanıdırlar. bu yüzden, türkiye’de feminist araştırmaların izleyebileceği verimli yollardan birisi, cins pratikleriyle farklı kurumsal alanlarda geçerli olan ideolojiler arasındaki gerilimlerin ve çelişkilerin incelenmesine öncelik tanınması olabilir(kandiyoti-1993:370).kadınların özgürleşmesi sorunu gerçekte “batılılaşma”dan başka bir şey olmayan modernlikle özdeşleştirilmiş ve onunla karıştırılmıştır (kandiyoti-1993:373).cinsiyet temelinde kesin şekilde ayrışmış, erkek şerefinin kadınların davranışıyla yakından bağlı olduğu bir toplumda, kadınların kamu yaşamına katılmaları ancak, saygınlıklarını koruma ve erkeklere kendilerini cinsel nesne olarak sunmama yönünde verdikleri kuvvetli işaretlerle mümkün olabilirdi. cumhuriyetin peçesiz “yeni kadın”ı, kimliğine yeni sınırlar çizen davranış kuralları benimsedi: koyu renkli kostüm, kısa saç ve makyajsız yüz. bu yalnız kendilerini çalışma hayatına adamış kadınların süse ayıracak zamanlarının olmadığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda güçlü bir sembolik zırh görevi de görüyordu. (kandiyoti-1993:381).feminist söylemin kendisi öteki olarak konuşur. modernitenin feminist eleştirisi kadını başlangıç noktası olarak alır. feminist söylem, köktenci ve bütünleştirici prosedürleri red ederek ve farklılığa kucak açarak, kadınların deneyimlerinin insan bilgisinin hegomonik ve ataerkil kurgusunu anlamak/aşmak için bir yol olduğu fikrini geliştirir. yani feminist söylemin yapmaya çalıştığı, kadını görünür kılmak için, tarihi yeniden yazmak, kuramı tarihselleştirmek, bilgiyi politikleştirmek, ve ataerkil modern benin yıkıcı doğasını göstermek için kimliğin özcülüğünü kaldırmaktır(keyman-1997:216).feminist kuramcıların karşılaştıkları sorun, kadın kategorisinin özcü ve bütünleştirici yapısıdır: bu anlamda ataerkil söylemin paradigmatik nesnesi olarak asli ve evrensel erkeğin yıkıcı karakterini açığa çıkarmaya kalkan feminist söylem, aynı zamanda da kendi öznesi kadın kategorisini sorunsal kılmalıdır. çünkü evrensel bir kadın kimliği üzerinde kuram yaratma girişimi kolayca ataerkil söylemin işleyişine benzer bir pratiğin anaerkil bir biçimde, feminizm içinde tekrarlanmasına yol açabilir (keyman-1997:217).sonuç yerineliberal feminizmin, türkiye’de kadın erkek ilişkilerinde yeni açılımlar getirdiği söylenebilir. kadınlar kendilerini toplumda ifade ederken liberal feminizmin argümanlarını ister istemez kullanmışlardır. toplumun hemen her kesimi, köylüsü, kentlisi, okumuşu cahili, erkek egemen topluma karşı, kadının kadınca değerler yüklenmesini sağlamada liberal feminizme çok şey borçludur.1980 ve 2000 yıllarda üniversite ortamını yaşayanlar olarak gözlemimiz: yirmi yıl içerisinde erkekler giyim, kuşam, karşı cinsi algılama, karşı cinse geleneksel bağlamda klişe yükleme bağlamında çözülme, erozyon yaşayarak, kadınlaşmaya doğru giderken, kadınlar, aynı şekilde giyim, kuşam, karşı cinsi algılama, karşı cinse geleneksel bağlamda klişe yükleme bağlamında çözülme, erozyon yaşayarak erkek olmaya doğru yol almışlardır. bekaret, evlilik öncesi cinsel deneyim ve bunun toplumda algılanması yirmi yıl içerisinde hayli meşrulaşmış gözükmektedir. aynı şekilde klasik anlamda ihtiyaç olduğu için tüketimden, sırf tüketmiş olmak için tüketime doğru hızla bir savrulmada gözlemlenmektedir. çözülen değer yargıları toplumun bir kesimince desteklenirken, toplumun bir diğer kesimi de adı geçen değer yargılarının kalıcılığı ve yeni nesillere aktarımı konusunda kendi özgül şartlarını oluşturarak koruyagelmektedir. liberal feminizm işte burada, safların netleşmesini sağlayan katalizörlerden biri sayılabilir.kaynakçaarat,n.,(1993) kadın ve cinsellik, istanbul:say yayınlarıarat,n.,(1996) kadın gerçeklikleri, istanbul:say yayınlarıarat,n.,(1997) kadınların gündemi, istanbul:say yayınlarıasena,d.,(1994a) kahramanlar hep erkek, istanbul:milliyet yayınları. (1994b)kadının adı yok,istanbul:milliyet yayınları(1994c) değişen bir şey yok,istanbul:milliyet yayınlarıbarbarosoğlu,f.,k.,(1995) modernleşme sürecinde moda ve zihniyet, istanbul:iz yayıncılıkçaha,ö.,(1997) sivil kadın çev:dr.ertan özensel, ankara:vadi yayınlarıçelebi,n.,(1990) kadınlarımızın cinsiyet rolü tutumları, konya:sebat ofsetdonovan, j.,(1992)feminist teori, çev.aksu bora, meltem ağduk gevrek, fevziye sayılan, istanbul:iletişim yayınlarıdökmen,ü., 2005, (küçük şeyler)istanbul:sistem yayıncılıkgiddens,a., 2000, (sosyoloji)haz:hüseyin özel, cemal güzel, ankara:ayraç yayınevikeyman,e.,f., ve sarıbay, a.,y.,(der)(1999) küreselleşme sivil toplum ve islam, ankara:vadi yayınlarıköker,l.,(1998) iki farklı siyaset,ankara:vadi yayınlarısevim,a.,( 2005), feminizm, istanbul:insan yayınlarıtekeli,ş., (1993) kadın bakış açısından kadınlar,istanbul:iletişim yayınları

Hiç yorum yok: